3 Eylül 2010 Cuma

"ölü havalar"ın hastasıyım

henüz keşfetmemiş olanlarınız için, 2009 yılında vücuda gelmiş bir süpergrup'dan dem vurmak istiyorum iki kelam: the dead weather

muhteviyatı itibariyle; white stripes ve the raconteurs'un, hatta abartmadan 21.yy'ın müzikal dehası jack white, the kills ikilisinden hatırlayacağınız hatun kişi Alison Mosshart, yine the raconteurs'un bass gitaristi Jack Lawrence ve queens of the stone age sabiti Dean Fertita'dan oluşuyor grup. jack white'ın ellerinde bagetlerle boy gösterdiği ikinci çalışması (ilki, alicia keys'le son bond filmi için ortaya koydukları another way to die isimli şarkıydı) olması açısından da gayet önemli buluyorum bu projeyi.










ekibe gel!


kuruluş hikayesi ise tam anlamıyla "bu piyasadaki kafa adamlarız, sen bize destek ol, biz de bir güzellik yaparız artık" muhabbetiyle anlatılabilir sanırım. şöyle ki, 2009 başlarında memphis'de bir the raconteurs performansı esnasında jack bey'in sesi kısılır. o esnada ortamda bulunan alison hanımdan, gruba Steady as She Goes ve Salute Your Solution şarkılarında eşlik etmesi istenir. sonuç jack white'ı aşırı derece memnun etmiş olacak ki kısa sürede gruptan bassçıyı da alıp "hadi bi stüdyoya gidelim, benim bir şarkım var. ben ve jack çalalım, sen de söylersin" diyerek stüdyonun yolunu tutarlar. oraya vardıklarında ne görsünler gitarı en az jack white kadar iyi (hatta belki daha da iyi, tartışılır) konuşturabilen dean fertita'da orda, oturmuş kafasına göre takılmakta.


tek şarkının kaydı amacıyla gidilen stüdyodan, temmuz 2009'da 11 şarkılık Horehound albümü çıkagelir. yırtıcı vokal partisyonlarına, konuşan gitarlar ve değişiklik gösteren ritmler de eklenince, Horehound 2009'un en ilgi çeken albümlerinden biri olurken; dead weather'da kendinden bolca söz ettirir duruma gelir kısa sürede.



mutlaka dinlenmeli:

i cut like a buffalo
treat me like your mother
3 birds





2009 sona ermeden (ekim) ekip hızını alamayıp, yeni albümün çalışmalarına başlar. bu çalışmalar sonucunda, ilk albümü şarkı yazımı, sözler ve hissiyat bakımından katlayan Sea of Cowards albümleri 2010 mayısında raflardaki yerini alır. projenin etkileri halen gözlemlenebilir haldeyken, ikinci albümle grup piyasa içerisindeki yerini sağlamlaştırır.



mutlaka dinlenmeli:

the difference between us
die by the drop
old mary





tarz olarak, en kaba tabiriyle alternatif rock icra eden dead weather'ın müziği için bolca garaj rock ve blues etkileşimli demek de yanlış olmayacaktır. jack white'ın white stripes ve the raconteurs ile ortaya koyduklarını ayrı ayrı beğenen biri olarak, dead weather'la beni tam kalbimden ve ruhumdan yakaladığını söyleyebilirim. son olarak grubun gelecek planlarına dair sorulan bir soruya, bassçı lawrence gayet açık yüreklilikle şöyle demiş:

"the band will either be recording or doing some more shows. I don't think we can stop; even if someone was too busy, nothing seems like it's going to be getting in the way of this. Our other bands are still alive, obviously, but this one is right up there. It doesn't feel like a side project or anything to us. It feels like a real band. And I think it's just getting better the more we get to play. "


dinleyin, dinletin!

Hiç yorum yok: