
uzun süredir hem yönetmenliğinden, hem oyuncu kadrosu ve performanslarından, hem de senaryosundan bu kadar tatmin olduğum bir film hatırlamıyorum desem abartı olmaz. filme dair uzun uzun zırvalamak yerine, sadece bolca tavsiye ediyorum. özellikle Leonardo DiCaprio ve Joseph Gordon-Levitt faktöründen ötürü genç kızlara, temelinde yatan bilinçaltı ve mimari hikayelerinden ötürü de sosyal bilimlerle ilgilenenlere ve mimarlara ciddi anlamda öneriyorum bu filmi. hatta siz, an itibariyle büyük şehirlerde yaşayanlara bu filmi imax teknolojisinin imkanlarıyla izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. bilhassa bazı özel sahneleri için keyfin doruklarına ulaşacağınızı iddia bile ediyorum utanmadan.

hemen bir gün sonra, daha az aksiyonlu ama bir o kadar karanlık bir film izleyerek haftasonumu karartma kararı aldım. ve oturup roman polanski'nin bu filmle berlin'den kazandığı gümüş ayı ödülünü, isviçredeki ev hapsinden çıkamadığı için alamadığı son çalışması "the ghost writer"ı izledim. robert harris tarafından kaleme alınmış; eski bir ingiliz başbakanının hayat öyküsünü yazmak için, halefinin intiharı üzerine tutulan bir hayalet yazarın (ki bu filmle öğrendim başkalarının biografilerini yazanlar için böyle bir tabir kullanıldığını) kitabı toparlama sürecinde yaşadığı gergin olayları anlatıyor film.

hikayede bahsi geçen eski ingiliz başbakanı adam lang olarak şifrelenmiş olsa da, richard harris'in bu kitapta tony blair'in hayatını anlattığını savunan bir çok yazıya denk geldim. Ewan McGregor hayalet yazar rolünde oldukça başarılı bir portre sergilerken; eski başbakanı son Bond'lardan Pierce Brosnan oynuyor. oyuncuların ve yönetmenin performansına ek olarak, hikayenin satır aralarında hissedilen gergin noktalar da filmin etkileyici gücünü arttırıyor. bilhassa hitchcock tarzı gerilimden hoşlananlara kafadan tavsiye ederim.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder